25 Kasım 2015 Çarşamba

20. Haftadan Haber Getirdim.

Almam gereken kilodan 3 kilo fazla almışım. Bu defa pişmanlıkla değil keyifle alıyorum kilolaları. Bu duygunun etkisi büyük elbette. "Ne var yani 3 kilo fazla almışsam, veririm ileride" diye savunuyorum kendimi. Veremezsem büyük rezillik. 

Ama, içimdeki 360 gramlık süper lüks karışığın ben ağzıma tatlı bir şey attıkça keyiflenerek tekme attığını keşfetmem yüzünden oldu bunlar hep. O kadar güzel oynuyor ki, hep oynasın, benimle oynasın istiyorum. 
O karnımda dönüp durdukça bana bir enerji geliyor, uyku-yorgunluk dinlemiyorum. Şu anda 180 metrekarelik bir evi tek başıma boyuyabilir, temizleyebilir, üstüne bir orduya 3 çeşit yemek pişirebilirim. Son derece zeki, çevik ve ahlaklıyım. İkinci trimester böyle bir şey demek ki.  



27 Ekim 2015 Salı

Uluslararası Dijital Çocuk Kütüphanesi 40 dilden fazla ücretsiz kitap sunuyor.

İnternetin sunduğu olanaklar müthiş, ufuk açıcı. Her gün, "Off iyi ki internet var" diye düşünüyorum. Evet, ama neden çocuklara yönelik bu kadar az kaynak var? Hele de Türkçe'de. Binlerce, milyonlarca ücretsiz e-kitap arasında çocuk kitaplarının sayısı bir elin parmağını geçmez.

Az önce openculture.com'daki bir yazı sayesinde uluslaraarası çocuk kütüphanesi'nin ücretsiz kitap hizmetinden haberdar oldum. 40'dan fazla dilde çocuk kitabını dijitale aktarmışlar, hem de ücretsiz. Gir, oku :)

Türkçe'de ne yazık ki sadece 3 tane kitap var, ama eğer İngilizce biliyorsanız gönüllü olarak Türkçe'ye çeviri yapabilirsiniz belki.

Aşağıdaki video ile bu siteyi nasıl kullanacağınızı öğrenebilirsiniz:


Çocuk Kütüphanesi'nin amacı, dünyanın birçok yerinden çocuk kitaplarına erişim ile farklı kültürlere tolerans göstermenizi ve saygı duymanızı sağlamak. Yaşasın çocuk kitapları!

26 Ekim 2015 Pazartesi

14. hafta ile birlikte bana bir rahatlama geldi.

Bu hafta bebeğin ortaya çıkışı ile geçti. 

3. ayı doldurmamızın ve ikili tarama testinin sonuçlarının olumlu olmasının şerefine, artık insanlara açılmaya başladık. Can uzaklardan, ben, annem, babam ve diğerleri tanıdıklarımıza bebeğimizin olacağını müjdeledik ve bir şey farkettim ki gerçekten güzel haberler paylaştıkça çoğalıyor. Bebeğe de rahatlama geldi, saldıkça saldı kendini. Sevildiğini anlayınca "ben buradayım" der gibi, el sallar gibi, karnımda yayıldıkça yayıldı. 

Pantolonlarım dar gelmeye başladı bile. Yumruk kadar göbeğimi hiçbir yere sığdıramadığım için bir anda kendimi internetten hamile pantolonu araştırırken buldum. Şimdilik yalnızca bakma aşamasındayım.

E tabii, ruhsal değişiklikleri de atlamıyorum. Sonuna kadar uyuz, uçlarda ağlak ve güleç. Kızdığıma tam kızıyorum, sevdiğimi de çok seviyorum.

p.s: Ben yazmayı unutmuşum.

17 Ekim 2015 Cumartesi

Kahvaltıda Kelebekli Yumurta Yenir.

Ekim ayı yazlığın en güzel olduğu ay.

Hava ılıktır, yaz gibi kalabalık yoktur. Sahilde üç-beş emekli balık tutmayla oyalanma arasında bir yerdedir. Sahilde sadık ziyaretçiler, yaz-kış görmeye alışık olduğumuz yüzler. Deniz ılık ama girmeye cesaret ister. Çünkü aylardan Ekim'dir.

Sonbahar bahçede kitap okumayı en sevdiğim mevsim. Havanın ılıması sayesinde günün her saati ayağımı çime basabiliyorum. Bir de araftaki kelebekler. Bu sabah, kahvaltı tabağıma kondu bir tanesi. Yumurtamı kelebekle paylaştım. O'nun konduğu parçayı yemedim, o da yemedi. Birbirimize baktık durduk.





Öğleden sonra 3 gibi deniz kenarında uzun bir yürüyüş yaptım. Bizimkiler yüzerken, ben suda taş kaydırdım. Dönüşte çocuklardan arınmış parka girip kaydıraktan kaydık, tahteravelliye bindik, salıncakta sallandık. Tüm bunları annem, Işın, ben, Toprak ve babam yaptık. Can, iş seyahatinde. Aramızda 11 saat var.

16 Ekim 2015 Cuma

Duygusal Buluta Döndüm.

Hormonlarım beni yağmur bulutu gibi şişirdi. Dünkü ikili tarama testinden sonra aslında huzurlu bir şekilde hayatıma devam etmem gerekiyor ama, beceremiyorum. Göz pınarlarımın bu kadar bereketli olduğunu bilmiyordum. Aslında ağlayamıyorum da; tıpkı ilk haftalardaki mide bulantısının öğürmeye dönüşmesi gibi. Ağlak hallerimi sadece nazımın geçtiği kişilere gösteriyorum. Her saatin yarımında annemi, diğer yarımında da Can'ı arıyorum. 

Son iki haftadır yurtdışında olan annem ve babam sonunda, dün yurda döndüler. Ayaklarının tozuyla doktor muayenesine gittik. Bizimkiler bebeğin kalp atışlarına ve yumruk sıkışlarına şahit oldukları an ortaya çok güzel bir görüntü çıktı. Can'ın kapanmayan ağzını, kardeşimin parlamış, annemin ve babamın şaşkınlıkla açılmış gözlerini izlemek şahaneydi. 

Bebeğimiz, 12+6 haftada 6.64 cm'lik bir bezelye büyüklüğünde. Belki bir pipisi bile varmış. Doktorumuz cinsiyetini tahmin etmek için henüz erken olduğunu, yanılma payımız olabileceğini söyledi. Ama yine de, %90 oranında yakışıklı bir erkek olacağını düşünüyoruz. Anneler hayal kırıklığı yaşadı. Çünkü şimdiden bikinileri bile hazırmış :)

Doktorumla hamilelikte okumam gereken kitapları konuşuyoruz. Bana henüz bir önerisi yoktu, ısrar edince Şebnem Susam Sarajeva'nın Doğal Doğuma Doğru kitabını tavsiye etti. Daha önce kitapçıların anne-babalara ayrılmış bidicik bölümünde gözüme çarpmıştı zaten, bir koşu gidip aldım.

Bir aksilik çıkmadığı sürece doğal doğum isteyen, kulaktan dolma bilgilerle orta ve üst sınıf anne adaylarını normal doğumdan soğutan, korkutan ve sezeryana yönlendiren bu sisteme karşı bir kadın olarak "Doğal Doğuma Doğru" kitabı benim için iyi bir başlangıç oldu. Zaten önce hikayeleri dinlemeyi, sonra teknik geliştirmeyi seviyorum.

Bu garip, duygusal ve bir o kadar eğlenceli süreçte beni ve Can'ı neler bekliyor acaba?  :)


Müjde! Masal okuyacak biri daha!

Müjde!

Her şey yolunda giderse 6 ay sonra; masallara saracağım, hayallerde gezintilere çıkaracağım biri katılacak ailemize.

2 kişilik ailemizi büyütecek galiba. Galiba, O'nu şimdiden çok seviyorum. Beni çok zırlatıyor, bazen aşırı güldürüyor, bazen de çok ağlatıyor. Hormonlarım alt-üst olmuş durumda. Henüz 3 ayını yeni tamamlamışken, daha dışarıdan bile belli olmuyorken benimle çıktığı yolculuğu kaldıramayacakmış gibi oluyorum.

Çok korkuyorum, çok korkusuzlaşıyorum.

Bir zaman geliyor her an her şeyi yapabilecekmişim gibi oluyor. Dağları delerim, denizleri aşarım, istediğimi yaparım. Ben anayım, beni kimse tutamaz, heeeyt bee. diyorum.

Bir zaman sonra tırtlıyorum. Güvensiz, sırılsıklam bocalayan birine dönüşüyorum. Peynir reyonunda, inek ezine tam yağlı peynire bakarak ağlar vaziyette buluyorum kendimi. Analık çok zormuş diyorum. Anneme babama çektirdiklerimi düşünüyorum, HAYIIIIIR!

Kabus gibi çöküyor, rüya gibi mutlu ediyor.

Ama, içimde büyümesi her şeyi yok ediyor.

14 Mayıs 2015 Perşembe

Ben çocukken daha mı mutluydum acaba?

Çocuk mutluluğu kadar saf bir duygu yoktur. Ne güzel gülerdik biz çocukken ve ne kadar dolu dolu ağlardık. Şimdilerde en çok ağladığım şeylerin saçmalığını düşününce tebessüm ediyorum.

Peki ne oldu? Yani, ne zaman biz mutluluğumuzu kaybettik? Ne oldu da kaybettik?

Kendi çocukluğumu, dedemi, anneannemi, okuldan eve yürüyüşümü, tosuncuk olmayı sallamamayı özledim. Gerçi benim de küçükken dertlerim vardı. Arkadaşım yoktu mesela. Çocuk dertleri.


Şehirdeki Küçük - Sydney Smith

Büyük bir şehirde yaşayan küçük bir çocuksanız insanlar sizi görmez. Sesler sizi korkutabilir ve ne yapacağınızı bilmek bazen zordur. ⠀ ⠀ Ş...